Sağlıklı Sınırlar Oluşturmak Neden Önemli?
Sınır kelimesi ilk karşılaşmada herkes üzerinde çok sempatik bir izlenim bırakmıyor olabilir. Bizim kültürümüzde toplumsal iç içelik hali oldukça alışılageldik olduğu için bireysel sınır kavramı ötekileştirici ya da yalnızlaştırıcı bir unsur olarak algılanabiliyor. Sağlıklı sınırlar insanları dışarıda tutmak amacıyla diğerleriyle aramıza ördüğümüz bir güvenlik duvarı DEĞİLDİR. Aksine güçlü ilişkiler inşa etmek için sahip olduğumuz ya da olabileceğimiz en önemli araçlardan biridir. Sınırlar kişileri engellemek için değil, korumak için gereklidir.

Sağlıklı Sınırlar oluşturmak; başkalarının eylemleri veya duyguları hakkında sorumlu hissetmeden, kendi ihtiyaç ve duygularınız için önceliklendirme yaparak sorumluluk alanlarınızı belirlemeniz anlamına gelir.
Sınır Koymanın Kültürel Yükü
Hayır demek/kendi kişisel ve duygusal sınırlarını belirlemek hali hazırda kolay değil, yaşadığımız toplumdaki kültürel normların da bu konuda destekleyici bir etki yarattığını söylemek zor. Bunu daha iyi anlayabilmek için toplumsal olarak en yaygın iç içe oluş hallerimize bir göz atalım. Aile apartmanlarını ele alalım mesela. O apartmanlarda hiç büyüyemeyen çocukları, o çocukların kendi ailelerini kurmaya uğraşırken ne kadar sancılandıklarını, aile büyüklerinin baskı ve kontrolünde evlilik sürdürmeye çalışan daha genç nesilleri, o gençlerin hayal ve arzularını, hayallerinden anne babalarının arzu ve isteklerini yerine getirebilmek için nasıl vazgeçtiklerini, ancak bir başkasının hayali olarak varoluşlarını… Ya da tam tersi maddi manevi ailesinin kaynaklarından sonsuzmuşçasına yararlanmak isteyen gençleri düşünelim. Bütün ömrünü torun bakmaya adayan anneanneleri, yorulsa da yükü çok olduğu için bir türlü emekli olamayan dedeleri, seyahat hayallerini erteleyerek geçen bir ömrü, bir türlü dinginleşemeyen yaşamı… Kim sorumlu? HİÇ KİMSE.

İllaki ileri yaşlarda, yüzlerinde sevgi dolu ve huzurlu bir ifadeyle el ele tutuşup gezen turist çiftlere denk gelmişsinizdir. Ne zaman böyle çiftleri görsem keşke bizim aile büyüklerimiz de böyle hissedip yaşayabilse diye düşünürüm. Yapılan araştırmalar ne yazık ki ülkemizde mutlu yaşlılık diye bir kavramın neredeyse var olmadığı yönünde sonuçlar ortaya koyuyor. Gençliği kendisine ait olmamış bir nesil, yaşlılığını nasıl keyifle yaşayabilir ki? Kim sorumlu? HİÇ KİMSE.
Aslında yaşamda sağlıklı sınırlar oluşturmak en çok bu soruya cevap verme işlevi görüyor. “Kim sorumlu?”, “Ne, kimin sorumluluğunda?”, “Bundan sorumlu muyum?”, “Bu sorumluluğu almak benim için neden önemli?”, “Sorumluluk alanlarım neler?”, “Fazla mı sorumluluk alıyorum?”, “Neden kendimi sorumlu hissediyorum?” gibi soruların cevapları sınırlarınızı oluştururken ipucu verebilir. Kendinizi sonrasında sorumlu arayacağınız durumların içinde bulmamanız için yararlı stratejiler belirlemenize olanak sağlayabilir.
Zayıf sınırlar, genellikle bireyin duygusal olarak tükenmiş, kullanılmış ve ihlal edilmiş hissetmesiyle sonuçlanır. Belirgin ve net sınırlara sahip olamayan kişi, başkalarının ihtiyaç ve istekleri ile ilgilenirken bunalabilir ve yaşamı sanki kontrolünde değilmiş gibi hissedebilir. Kendi gereksinim ve isteklerinden önce başkalarının yardımına koşmaya çalışan kişi kendini manipüle edilmiş hissedebilir, adalet algısı sarsılabilir ki bu da çoğunlukla hayalkırıklığıyla sonuçlanır.