skip to Main Content

Şiddetsiz İletişim: İletişimle Şiddet Olur Mu?

Çoğu insan şiddeti fiziksel olarak başkalarına zarar vermeye çalışmak olarak adlandırır. Ancak sözel iletişimle baskı oluşturmak veya kontrol sağlamaya çalışmak, manipülatif davranmak, yargılayıcı ve ötekileştirici söylemlerde bulunmak, uygunsuz bir kelime paleti kullanmak psikolojide şiddet kapsamında ele alınır. Çoğu zaman tüm bunlar zarar verme amacı olmaksızın, öğrenilmiş ve kendiliğinden olarak gerçekleşse de, en nihayetinde iletişimsizlik ve karşılıklı hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Şiddetsiz İletişim 1960’ların başında Marshall Rosenberg tarafından geliştirilen bir yaklaşımdır. Tüm insanların şefkat ve empati kapasitesinin olduğu ve insanların yalnızca ihtiyaçları karşılamaya yönelik daha etkili stratejilere sahip olmadıklarında başkalarına zararlı davranışlara yöneldikleri varsayımına dayanmaktadır(Wikipedia).

Şiddetsiz iletişim becerisini edinmek için dört alanda kişinin kendini geliştirmesi önerilir:

  1. İyi bir gözlemci olmak
  2. Duyguları keşfetmek
  3. Karşılanmamış ihtiyaçların yarattığı duyguları fark etmek
  4. Gerçekçi beklentiler oluşturmak

1. İyi bir gözlemci olmak

Şiddetsiz iletişim, yargılamadan gözlemde bulunmanın ve bu yargısız gözlemi aktarmanın önemine dikkat çeker. Örneğin, “Beni dinlemiyorsun” demek yerine, “Bugünkü görüşmemizde, vaktinin çoğunu sosyal medyada geçirdiğini fark ettim” demek gibi. Yargılayıcı olmayan bir iletişim dili kullanmak, savunmanın tetiklenmesini önlemeye yardımcı olur. Böylece daha dingin ve anlayışın hakim olduğu bir tartışma ortamı mümkün olabilir.

2. Duyguları keşfetmek

Kişinin kendi duygularının sorumluluğunu alma kapasitesine sahip olması gereklidir. Bu, başkalarının söz ve eylemlerinin duygularımızı nasıl etkilediğine dair perspektifte bir değişiklik meydana getirir. Böylelikle kurban rolünden çıkan birey daha gerçekçi bir algıya kavuşur. Başkalarının söylediği ve yaptığı şeyler uyarıcı olsa da, asla duyguların ana nedeni değildir. Birey başkalarıyla etkileşimde bulunurken farklı seçimler yaparak sorumluluk alma becerisiyle donatılmıştır. (Rosenberg ve Chopra, 2015).

3. Karşılanmamış ihtiyaçların yarattığı duyguları fark etmek

Duygularının sorumluluğunu alabilen birey, diğerlerinin duyguları ve karşılanmamış ihtiyaçları arasındaki bağlantıyı kurabilir. Bu ihtiyaçlar, tüm insanlar için ortak ve temeldir. (Rosenberg ve Chopra, 2015).

Örneğin karşılanmayan sevgi ve saygı ihtiyacının duygusal çıktısı öfke ve hayal kırıklığı olabilir. Bu denklemi fark etmek kişinin kendi içsel yolculuğuna katkı sağlayabileceği gibi iletişimi ve karşılıklı bağları güçlendirir.

4. Gerçekçi beklentiler oluşturmak

Rosenberg’in şiddetsiz iletişim için önerdiği son adım, istek ve beklentilerin niteliğini detaylandırmaya yönelik. İsteklerin talepte bulunulan kişinin hayatına artı değer katma potansiyelinin olması olumlu bir etki yaratır. Neden buna gereksinim duyulduğu açık ve anlaşılır bir ifadeyle anlatılmalıdır. Kişinin talebe şefkatle cevap vermesini sağlayabilmek için duyguların doğru ifade edilmesi ve gerçekçi isteklerde bulunulması önemlidir. Israrcı ve talepkar bir tutum içinde olmak çoğu insana ürkütücü görünür. İstenmeyen şeyler değil, direkt olarak istekler dile getirilmesi karmaşayı azaltır.  Örneğin; “Her akşam arkadaşlarınla buluşmanı istemiyorum” yerine “seninle daha çok vakit geçirmeye ihtiyacım var” şeklinde bir ifade çatışmayı engelleyeceği gibi etki gücünü de arttırabilir.

Kaynaklar:

Nonviolent Communication: A Language of Life : Life-Changing Tools for Healthy Relationships: Vol. 3rd edition – Marshall B. Rosenberg, PhD & Deepak Chopra (2015)

Living Nonviolent Communication: Practical Tools to Connect and Communicate Skillfully in Every Situation – Marshall B. Rosenberg, PhD (2012)

https://en.wikipedia.org/wiki/Nonviolent_Communication

Back To Top
Ara